Bir Yeşilçam
hikâyesinin başında ne kadar hüzün varsa, sonu da en az o kadar mutluluk
doludur. Chedjou’nun Galatasaray’da geçireceği yıllara dair, henüz yaşanmamış
çok mutluluğu var..
Galatasaray’ın; geçen sezondan bu yana kadrosuna katmak için çabaladığı Chedjou’yu, 2007 yılında Lille’in rezerv takımı sorumlusu Pascal Planque’ın Chedjou’ya gönderdiği bir SMS’e borçlu olduğunu söylesek, muhtemelen onun hikâyesini bir Yeşilçam senaryosuyla karıştırdığımızı düşünebilirdiniz. Fakat işin aslı öyle değil! Zaten futbol hayatına adım attığı Kamerun’dan itibaren kariyerinin ilk 3 yılında 2 kıta ve 3 ülke değiştiren bir futbolcunun hikâyesinin devamı, ne kadar sıradan olabilir ki?
Kamerun’da 6 çocuklu bir ailenin 5. çocuğu olarak dünyaya gelen Chedjou’nun en büyük şansı, Afrika’nın en gelişmiş futbol kültürüne sahip ülkelerinden birinde dünyaya gelmesiydi. Kadji Spor Akademisi, önceki yıllarda Avrupa futboluna özellikle de İspanya’ya sunduğu Samuel Eto’o gibi, Carlos Cameni gibi yeteneklerle Afrika gibi eğitim olanaklarının hiçe yakın olduğu bir kıtanın, her mevsim meyve veren ağacı gibiydi. Nitekim Chedjou’nun yolu da bu akademiden geçti. Akademide geçirdiği yılların ardından, araştırma ekiplerini özellikle buraya yoğunlaştıran İspanya kulüplerinden Villarreal’in radarına takılan Chedjou, kariyerinin ilk adımını Afrika’nın yanı başındaki İspanya’ya atacaktı.
Villarreal’in Kadji’ye attığı olta, yosuna takılmıştı. Büyük umutlarla alt yapıya katılan Chedjou, burada geçirdiği bir yılda beklenin oldukça altında kalarak, Afrikalı futbolcuların Afrika dışındaki memleketi olan Fransa’ya geçti. Böylelikle Chedjou, ilk profesyonel imzasını Pau’ya atarken, kariyerinin ikinci yılında ikinci farklı ülkenin topraklarında şansını deneyecekti. Fakat Chedjou adına kâbus devam ediyordu. Pau’da sadece 2 maça çıkarak tamamladığı 2003-04’ sezonunun sonu, onun yukarıya doğru atacağı ilk adımın başlangıcı oldu. En azından kâğıt üzerinde öyle gözüküyordu.. Fransa’nın köklü ekiplerinden Auxerre, Chedjou’yu kadrosuna katmıştı. Fakat bu adım da, tıpkı Yeşilçam filmlerinde olduğu gibi hikâyenin kahramanının önce yüzünü güldürecek, ardından da sırtından vuracaktı.
Chedjou A takımda 2 sezonda sadece 4 maça çıkabilmişti. O 4 maçın nasıl geçtiğine gelince.. Chedjou anlatıyor: “Çok kötü maçlar çıkarmıştım, insanlar sürekli bana küfür ediyordu..” Bu küfürlerin akabinde B takımla maçlara çıkmaya Chedjou’nun hikâyesinin iyi adamı ise, o dönemde Lille’in yedek takımını çalıştıran Pascal Planque oldu. Ajanslar vasıtasıyla onunla ilgilendiğini öğrendi, fakat transferi gerçekleşmedi. Chedjou bu olayın ardından bir yıl daha takımda kaldı, ardından da Rouen’e geçti.. O dönemde 3. ligde (Championnat National) bulunan Rouen’de geleceğini düşünmek için fazlaca zamanı vardı.. Chedjou anlatıyor: “Artık 22 yaşında olduğumu ve burada futbol için var olup olmadığımı sorgulamaya başlamıştım. Ardından, daha önce benimle ilgilendiğini bildiğim Lille’den, Pascal Planque vasıtasıyla bir mesaj geldi: Sezon sonunda bizimlesin..”
Bir hikâye ancak bu kadar keskin ve çabuk bir şekilde değişebilirdi. Sonrasına aşina olduğumuz Chedjou’nun kariyeri, o, bir markette alışveriş listesini tamamlarken Planque’tan gelen SMS’le değişmişti... Chedjou anlatıyor: “Daha önce Auxerre ve Villarreal’de oynamıştım fakat Claude Puel’in yönetimine girdikten sonra her şey değişti. Burada her şey çok daha profesyoneldi. Bana, takımdaki bir başka Kamerunlu olan Makoun yardımcı oldu.” Chedjou, geçirdiği yılların ardından Lille’i tek kelimeyle nitelemişti: “Cennet”!
2006’da ona sundukları tek sezonluk sözleşmeye, bizdeki o meşhur tabirle “Boş kâğıt gelse imzalarım!” edasıyla attığı imzadan itibaren devamına aşina olduğumuz kariyeri, her geçen yıl biraz daha ileriye gitti. 2011-12’ sezonunda Ligue 1’in en iyi savunma oyuncusu seçildiğinde, Galatasaray’dan teklif gelene dek ayrılmayı bir an bile düşünmediği Lille’de yapabileceğinin en iyisini yapmıştı. “Geleceğe dair en büyük isteğim, sakatlıklardan uzak kalabilmek” diyerek Fransa’da geçirdiği karmaşık yıllara nazire eden Chedjou; şu sıralarda kariyerinin 4. ülkesinde, hiç görmediği kadar güzel bir boğazın karşısında içinde onu en dipten zirveye taşıyan Pascal Planque’a duyduğu şükran duygusuyla yılların ona getireceklerini bekliyor. Zira, kariyerinin başında yaşadıklarının ardından, hayatın ona henüz bahşetmediği onlarca mutluluk var. Chedjou’nun Galatasaray’daki yıllarına olumsuz bakması için hiçbir sebebi yok gibi. Tıpkı, en güzel Yeşilçam hikâyelerinde olduğu gibi..
** Bu yazı, Four Four Two dergisi, Ağustos 2013 sayısında yayınlanmıştır.
Galatasaray’ın; geçen sezondan bu yana kadrosuna katmak için çabaladığı Chedjou’yu, 2007 yılında Lille’in rezerv takımı sorumlusu Pascal Planque’ın Chedjou’ya gönderdiği bir SMS’e borçlu olduğunu söylesek, muhtemelen onun hikâyesini bir Yeşilçam senaryosuyla karıştırdığımızı düşünebilirdiniz. Fakat işin aslı öyle değil! Zaten futbol hayatına adım attığı Kamerun’dan itibaren kariyerinin ilk 3 yılında 2 kıta ve 3 ülke değiştiren bir futbolcunun hikâyesinin devamı, ne kadar sıradan olabilir ki?
Kamerun’da 6 çocuklu bir ailenin 5. çocuğu olarak dünyaya gelen Chedjou’nun en büyük şansı, Afrika’nın en gelişmiş futbol kültürüne sahip ülkelerinden birinde dünyaya gelmesiydi. Kadji Spor Akademisi, önceki yıllarda Avrupa futboluna özellikle de İspanya’ya sunduğu Samuel Eto’o gibi, Carlos Cameni gibi yeteneklerle Afrika gibi eğitim olanaklarının hiçe yakın olduğu bir kıtanın, her mevsim meyve veren ağacı gibiydi. Nitekim Chedjou’nun yolu da bu akademiden geçti. Akademide geçirdiği yılların ardından, araştırma ekiplerini özellikle buraya yoğunlaştıran İspanya kulüplerinden Villarreal’in radarına takılan Chedjou, kariyerinin ilk adımını Afrika’nın yanı başındaki İspanya’ya atacaktı.
Villarreal’in Kadji’ye attığı olta, yosuna takılmıştı. Büyük umutlarla alt yapıya katılan Chedjou, burada geçirdiği bir yılda beklenin oldukça altında kalarak, Afrikalı futbolcuların Afrika dışındaki memleketi olan Fransa’ya geçti. Böylelikle Chedjou, ilk profesyonel imzasını Pau’ya atarken, kariyerinin ikinci yılında ikinci farklı ülkenin topraklarında şansını deneyecekti. Fakat Chedjou adına kâbus devam ediyordu. Pau’da sadece 2 maça çıkarak tamamladığı 2003-04’ sezonunun sonu, onun yukarıya doğru atacağı ilk adımın başlangıcı oldu. En azından kâğıt üzerinde öyle gözüküyordu.. Fransa’nın köklü ekiplerinden Auxerre, Chedjou’yu kadrosuna katmıştı. Fakat bu adım da, tıpkı Yeşilçam filmlerinde olduğu gibi hikâyenin kahramanının önce yüzünü güldürecek, ardından da sırtından vuracaktı.
Chedjou A takımda 2 sezonda sadece 4 maça çıkabilmişti. O 4 maçın nasıl geçtiğine gelince.. Chedjou anlatıyor: “Çok kötü maçlar çıkarmıştım, insanlar sürekli bana küfür ediyordu..” Bu küfürlerin akabinde B takımla maçlara çıkmaya Chedjou’nun hikâyesinin iyi adamı ise, o dönemde Lille’in yedek takımını çalıştıran Pascal Planque oldu. Ajanslar vasıtasıyla onunla ilgilendiğini öğrendi, fakat transferi gerçekleşmedi. Chedjou bu olayın ardından bir yıl daha takımda kaldı, ardından da Rouen’e geçti.. O dönemde 3. ligde (Championnat National) bulunan Rouen’de geleceğini düşünmek için fazlaca zamanı vardı.. Chedjou anlatıyor: “Artık 22 yaşında olduğumu ve burada futbol için var olup olmadığımı sorgulamaya başlamıştım. Ardından, daha önce benimle ilgilendiğini bildiğim Lille’den, Pascal Planque vasıtasıyla bir mesaj geldi: Sezon sonunda bizimlesin..”
Bir hikâye ancak bu kadar keskin ve çabuk bir şekilde değişebilirdi. Sonrasına aşina olduğumuz Chedjou’nun kariyeri, o, bir markette alışveriş listesini tamamlarken Planque’tan gelen SMS’le değişmişti... Chedjou anlatıyor: “Daha önce Auxerre ve Villarreal’de oynamıştım fakat Claude Puel’in yönetimine girdikten sonra her şey değişti. Burada her şey çok daha profesyoneldi. Bana, takımdaki bir başka Kamerunlu olan Makoun yardımcı oldu.” Chedjou, geçirdiği yılların ardından Lille’i tek kelimeyle nitelemişti: “Cennet”!
2006’da ona sundukları tek sezonluk sözleşmeye, bizdeki o meşhur tabirle “Boş kâğıt gelse imzalarım!” edasıyla attığı imzadan itibaren devamına aşina olduğumuz kariyeri, her geçen yıl biraz daha ileriye gitti. 2011-12’ sezonunda Ligue 1’in en iyi savunma oyuncusu seçildiğinde, Galatasaray’dan teklif gelene dek ayrılmayı bir an bile düşünmediği Lille’de yapabileceğinin en iyisini yapmıştı. “Geleceğe dair en büyük isteğim, sakatlıklardan uzak kalabilmek” diyerek Fransa’da geçirdiği karmaşık yıllara nazire eden Chedjou; şu sıralarda kariyerinin 4. ülkesinde, hiç görmediği kadar güzel bir boğazın karşısında içinde onu en dipten zirveye taşıyan Pascal Planque’a duyduğu şükran duygusuyla yılların ona getireceklerini bekliyor. Zira, kariyerinin başında yaşadıklarının ardından, hayatın ona henüz bahşetmediği onlarca mutluluk var. Chedjou’nun Galatasaray’daki yıllarına olumsuz bakması için hiçbir sebebi yok gibi. Tıpkı, en güzel Yeşilçam hikâyelerinde olduğu gibi..
** Bu yazı, Four Four Two dergisi, Ağustos 2013 sayısında yayınlanmıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder