"Ülkeyi anlamıyor, iş yapamadı" diyerek Hiddink'i gönderdik. İBB'yi, ilk 10'a sokuyor diye, duygusal davranıp memleketin çocuğu Abdullah Avcı'yla anlaştık.İçimizden biri, sorunları biliyor ve çözecektir umuduna kapıldık. Peki, futbol hali hazırda bu kadar profesyonelken, olaya bu kadar duygusal bakmak ne derece doğrudur?
Brezilya 2014 için hedeflerimiz vardı. Yeni bir yapılanmaya giriyorduk güya. Peki öyleyse. Yapılanma ne demek? Almanya'nın, İspanya'nın 10 yıla yaydığı süreçten bizim anladığımız şu mudur yani: 3-4 turnuva oynamış oyuncuları bir anda kadrodan kesip, yerine kendi kulübünde bile ilk 11 başlamayan futbolcuları sırf "genç bu adam daha, iş yapacak" diye alelacele ilk 11'e almak... sağ olsun Abdullah Avcı en azından bu dersi bize en acı şekilde verdi.
600 yıllık Osmanlı İmparatorluğu, kanayan yarasının farkındaydı. İlacı ise farklı bir şekilde aradı. Batıyı örnek almak doğruydu ama unutulmamalıydı: Osmanlı, batı değildi... Aynı sıkıntıyı biz de yaşadık ve yaşıyoruz. "Genç futbolcuları oynatıyorlar, biz de oynatalım!" mantığı, en saçma mantıktır. Unutulmamalı ki, 19'lukların oynadığı Alman takımında, 35'e merdiven dayamış Klose de tabir-i caizse "çatır çatır" top oynuyor. Demek ki ilacımız gerçekten bir yapılanmaymış. Fakat yapılanma, kriz döneminde ortaya atılan zavallı bir hoca ve "köyden indim şehre" edasıyla milli takımın yolunu yordamını bilmeyen gencecik futbolcularla olmazmış.
Saha dışındaki rezil tutum bir yana, dönüp sahaya baktığımızda da mantıklı bir hareketten veya sistemden (!) eser göremiyoruz... Hollanda mağlubiyeti kabul edilebilirdi. Üstelik, sahaya çıkan kadroyla böyle bir sonuç tam da beklenen gibiydi. Futbolu mıh gibi bilen adamından tutun, en zayıf futbol seyircisi bile Selçuk İnan neden yok?" derken, hocamız çıkıp "Selçuk sistemimize uymuyor." diyor. Elbette ki, kararlara saygı duymak gerekir. Fakat, olayın geldiği noktaya baktığımızda, memleketin en formda oyuncularından Selçuk İnan'ın uymadığı sistemle oynamaya kalkışmak, kusura bakılmasın ama bizim ne haddimize oluyor? Çok cesur bir hocasın, otoriteni sağlamak için böyle bir tutum takındın diyelim.. Geride kalan 4 maçlık periyotta tüm maçları tek tek ele aldığımızda bize çıkıp bu takımın, Selçuk'u kadro dışı, bizi de aptal yerine koyan sistemini açıklayabilecek bir babayiğit var mıdır?
Gelelim işin maç sonrası boyutuna. Hala çıkıp "matematiksel olarak şansımız var..." demek, acizliğin en rezil haykırışlarından biridir. San Marino'nun da matematiksel olarak gruptan çıkma şansı var, tutup da böyle bir açıklamaya başvurmuyorlar. "4 maçlık periyodu geçtik, önümüzde 6 maç var, savaşacağız." diyoruz. Bakıyoruz takıma, son deplasman galibiyetini Norveç'ten almış, evinde çabalayan, yeri geldiğinde son torba takımlarının ter döktürdüğü bir hal almış. Sabırlı olalım olmasına da, en azından şunu söyletsin takım bize: "Kaybettik ama iyi oynadık..."
Bu anlayamadığımız sistem, yapılanma ve kulübe-federasyon ikilisi bizi nereye götürecek bilinmez. Fakat umarım ki, adına futbol denen şu izlediğimiz rezilliği yöneten adamlar,matematiksel olarak hala şansımız varken her şeyin farkına varırlar.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder