1) Aşkı uzakta aramayın, Anfield'a gidin!
Milyonlarca yıllık dünya tarihindeki hiçbir aşk hikâyesinin içinde "karşılık beklemek" geçmez. Para almadan 40 yıl boyunca her sabah 8'de kalkar mıydınız? Peki ya kalacağınızı bile bile ders dinler miydiniz? Muhtemelen yanıtlarınız hayır olmuştur. İşte bu yüzden ilkinin adı "meslek", ikincisinin adı da "öğrenciliktir". Sonuç itibariyle yaptığınız işi sevebilirsiniz, para aldığınız sürece...
Karşılıksız sevdaların en güzellerinden biri, takıma duyulan sevdadır. Her hafta sonu bir kez görüşmek gibi masumane bir istek dışında, tuttuğunuz takımdan bir beklentiniz olmaz. Şimdi muhtemelen "Karşılık beklenmiyorsa, büyük takım neden tutulur ki?" diye içinizden geçiriyorsunuz. İşte, Liverpool hakkında yazdığım ön sözün sebebi tam olarak buydu. Liverpool, İngiltere tarihinin en çok kupa kazanmış takımı olmasına karşın, son 20 küsür yılda, tek bir İngiltere şampiyonluğuna sahip değil. Ve muhtemelen bugün Anfield'daki birçok taraftar için Liverpool'u "büyük takım" yapan başarılar, babalardan dinleyecek kadar uzak... Fakat buna rağmen, ben 16 senelik hayatımın, yaklaşık 6-7 senesi boyunca Anfield Road'da gözle görülür bir boşluk hiç göremedim. İşte bu noktada bir şehirden beklentiniz aşksa ve sevmeye dair bildikleriniz genellikle futbolla alakalıysa... Aşkı uzakta aramayın, Anfield'a gidin!
2) Bizim çocuklar kimler, kimleri sevmemeliyiz?
Derbisiz futbol şehri olmaz. Zaten herkesi de sevemeyiz. Romantizm de bir yere kadar!
Eğer, derbiden kastınız tarih, kültür, gerçekçi bir sebep ve "bir kupadan fazlasıysa" kesinlikle doğru yerdesiniz. Zira bu şehirde, Manchesterlıları pek sevmezler. Peki ya neden?
Manchester, İngiltere'de gerçekleşen Sanayi Devrimi'nde bacası tüten ilk şehirdi. Üstelik, dönemin ekonomik yükünü çeken ticaret şekli tarımın yanında kesinlikle denizcilikti ve Manchester, hâl-i hazırda harika bir limana sahipti. Fakat, Liverpool Manchester'ın planlarını bozmakta gecikmedi. Liverpool Limanı'nın yapılmasının ardından hinterlandı -ticari etki alanı- daha geniş olan Liverpool Limanı, İngiltere'nin dış ticaretinde çok daha fazla söz sahibi oldu. Üstüne üstlük Liverpool, birçok ülkeden göç alarak büyük bir sosyokültürel merkez hâline geldi. Öyle ki, şehirde yaşayan insanlara "Scouser" denmeye başladı ve bir dönem kendi sözlüklerini kullanacak kadar ileriye gittiler! Manchester United ise liman hamlesine çok daha farklı bir şekilde cevap verdi. Liverpool'da dönemin futbol kulübü olan Everton'a karşılık, İtalyan bir göçmenin önderliğinde Manchester'da Manchester United kuruldu! (O dönem adı Newton Heath'ti) Böylece derbinin tohumları atılmış oldu. Liverpool'da, beraberliği geri getirecek golü attı: Dönemin Everton başkanı, kulübün arsalarına sahipti. O arsalar üzerinde, farklı bir takım kurmak istedi. Manchesterlılar'la baş etmek, gücünü kanıtlamak niyetindeydi. Kaldı ki, dönemin modası da futboldu. O da, Liverpool Football Club'ı kurdu!
Everton ve Liverpool, daima "ebedi dost, ezeli rakip" olarak, sahalarda görmek istediğimiz biçimde payidar kaldı. Manchester ve Liverpool ise, bir asırlık bir mücadelenin baş aktörü oldu.
3) Devre arasında Beatles çalan kulüp, sokaklarında Beatles saklı şehir...
Müzik evrenseldir ve belirli kriterlere uydurarak bir müzik zevki yaratamazsınız. Bu yüzden, dinlediğiniz her şeyi sevmeniz de pek mümkün değildir. Tabi eğer Beatles dinlemiyorsanız...
Birçok otoriteye -ve bana göre- tarihin en önemli müzik gruplarından biri olan Beatles'ın evi, Liverpool'dur. Gruba dair hikâyelerin birçoğu burada geçer. Grubun şarkılarının bir çoğuna -Örneğin Penny Lane- Liverpool'un şehir hayatı ve olağanlıkları konu olmuştur. Bu yüzden şehirdeki bir çok pub'ta, Beatles'ın izlerine rastlayabilirsiniz. Bu kadar yoğun bir sosyokültürel kargaşa içerisinde huzur, belki de John Lennon'ın Imagine'inde gizlidir. Belki de Liverpool Futbol Kulübü'nü bu kadar sevilesi yapan, "And I Love Her'ün" satırlarında saklıdır.
Buraya gelmeden dinlediğiniz müzik ne olursa olsun, en azından haftada bir kez Liverpool maçlarının devre arasında Beatles dinleyerek bu şehirde güzel müziği bulabilirsiniz.
4) Venedik'te kanoya binmeyiverin, Merseyside Nehri ne güne duruyor?
Nehri olmayan aşk şehri mi olurmuş?! Bir yerde taş sektirmeniz gerekiyor elbette. Üstelik gerçekçi olalım, haftada bir sevgilinizle Anfield'a giderek, aşkı pek de güzel yaşayamayabilirsiniz
Ucu Liverpool'a ve Manchester'a dokunan bu nehre birçok anlam yüklenebilir elbette. Derbi günlerinde nehri yakmak, Everton maçlarında nehri mavi ve kırmızıya boyamak isteyebilirsiniz. Fakat bir değişiklik yapmak istiyorsanız şayet, bu kadar aşktan söz etmişken, nehre karşı simit-çay yapıp -Türk her yerde Türk tabii- Beatles dinleyerek kendi sosyokültürel çatışmanızı yaratıp, güzel vakit geçirebilirsiniz.
5) Son olarak... Gerrard gibi bağlanın, Carra gibi sevin, Beatles gibi hissedin!
Eğer yolunuz bu şehre düşerse Romeo ve Juliet'i dinlemeyeceksiniz belki ama, eğer şansınız varsa ve acele ederseniz hayatının büyük bir bölümünü bu şehre adamış Carragher'ın, Anfield'a vedasını izleyerek "karşılıksız nasıl sevebileceğinizi" veyahut nasıl bir aşk hikâyesiyle karşı karşıya olduğunuzun farkına varabilirsiniz.
Steven Gerrard gibi bağlanın. Çünkü, gerçek aşkı para satın alamıyorsa şayet, nedenini işte bu adamla öğrenebilirsiniz. "E, sonuçta kulüpten para alıyor!" diyebilirsiniz. Haklısınız, sonuçta bir futbolcu. Fakat, Real Madrid'de, şehrin yarısını satın alabilecek bir paraya oynamayı reddettiğinin altını çizmek gerek. E, boşuna aşk karşılıksız demedik ya!
Beatles gibi hissedin. Harika satırları müzikle buluşturmak zorunda değilsiniz. Fakat, yılın büyük bölümünü yağmurlu ve soğuk İngiltere mevsimi altında geçiren bu şehir için, size eşlik eden birçok hikâyeyle birlikte, hissetmek konusunda çok da sıkıntı yaşamayacaksınız.
Soracak olursanız, ben Liverpool'a hiç gitmedim... "E, nereden biliyorsun?" diyeceksiniz. Anlatayım...
Çok okuyan değil, çok gezen bilirmiş. Yani, benim bu yazdıklarıma ek, daha birçok şey yaşayabileceğiniz bir şehir düşünün. Okuyun, fotoğraflarına bakın, hiç olmuyorsa iç sahadaki maçları izleyin. Hillsborough faciasının ardından şehrin nasıl kenetlendiğini, başarısızlıkla dolu yıllara rağmen, şehrin nasıl sahiplendiğini hiç olmadı, bu kötü iklime rağmen bunca insanın buraya nasıl tahammül ettiğini bir düşünün. 2005'te, dibimizde tarih yazanların hikâyesini, onlardan dinleyin. Ya da bırakın, Beatles anlatsın...
"In Penny Lane there is a barber showing photographs
Of every head he's had the pleasure to know
And all the people that come and go
Stop and say hello
On the corner is a banker with a motorcar
The little children laugh at him behind his back
And the banker never wears a mack
In the pouring rain, very strange
Penny Lane is in my ears and in my eyes
There beneath the blue suburban skies
I sit, and meanwhile back
In Penny Lane there is a fireman with an hourglass
And in his pocket is a portrait of the queen
He likes to keep his fire engine clean
It's a clean machine
Penny Lane is in my ears and in my eyes
A four of fish and finger pies
In summer, meanwhile back
Behind the shelter in the middle of a roundabout
The pretty nurse is selling poppies from a tray
And though she feels as if she's in a play
She is anyway
In Penny Lane the barber shaves another customer
We see the banker sitting waiting for a trim
And then the fireman rushes in
From the pouring rain, very strange
Penny lane is in my ears and in my eyes
There beneath the blue suburban skies
I sit, and meanwhile back
Penny lane is in my ears and in my eyes
There beneath the blue suburban skies
Penny Lane"
2) Bizim çocuklar kimler, kimleri sevmemeliyiz?
Derbisiz futbol şehri olmaz. Zaten herkesi de sevemeyiz. Romantizm de bir yere kadar!
Eğer, derbiden kastınız tarih, kültür, gerçekçi bir sebep ve "bir kupadan fazlasıysa" kesinlikle doğru yerdesiniz. Zira bu şehirde, Manchesterlıları pek sevmezler. Peki ya neden?
Manchester, İngiltere'de gerçekleşen Sanayi Devrimi'nde bacası tüten ilk şehirdi. Üstelik, dönemin ekonomik yükünü çeken ticaret şekli tarımın yanında kesinlikle denizcilikti ve Manchester, hâl-i hazırda harika bir limana sahipti. Fakat, Liverpool Manchester'ın planlarını bozmakta gecikmedi. Liverpool Limanı'nın yapılmasının ardından hinterlandı -ticari etki alanı- daha geniş olan Liverpool Limanı, İngiltere'nin dış ticaretinde çok daha fazla söz sahibi oldu. Üstüne üstlük Liverpool, birçok ülkeden göç alarak büyük bir sosyokültürel merkez hâline geldi. Öyle ki, şehirde yaşayan insanlara "Scouser" denmeye başladı ve bir dönem kendi sözlüklerini kullanacak kadar ileriye gittiler! Manchester United ise liman hamlesine çok daha farklı bir şekilde cevap verdi. Liverpool'da dönemin futbol kulübü olan Everton'a karşılık, İtalyan bir göçmenin önderliğinde Manchester'da Manchester United kuruldu! (O dönem adı Newton Heath'ti) Böylece derbinin tohumları atılmış oldu. Liverpool'da, beraberliği geri getirecek golü attı: Dönemin Everton başkanı, kulübün arsalarına sahipti. O arsalar üzerinde, farklı bir takım kurmak istedi. Manchesterlılar'la baş etmek, gücünü kanıtlamak niyetindeydi. Kaldı ki, dönemin modası da futboldu. O da, Liverpool Football Club'ı kurdu!
Everton ve Liverpool, daima "ebedi dost, ezeli rakip" olarak, sahalarda görmek istediğimiz biçimde payidar kaldı. Manchester ve Liverpool ise, bir asırlık bir mücadelenin baş aktörü oldu.
3) Devre arasında Beatles çalan kulüp, sokaklarında Beatles saklı şehir...
Müzik evrenseldir ve belirli kriterlere uydurarak bir müzik zevki yaratamazsınız. Bu yüzden, dinlediğiniz her şeyi sevmeniz de pek mümkün değildir. Tabi eğer Beatles dinlemiyorsanız...
Birçok otoriteye -ve bana göre- tarihin en önemli müzik gruplarından biri olan Beatles'ın evi, Liverpool'dur. Gruba dair hikâyelerin birçoğu burada geçer. Grubun şarkılarının bir çoğuna -Örneğin Penny Lane- Liverpool'un şehir hayatı ve olağanlıkları konu olmuştur. Bu yüzden şehirdeki bir çok pub'ta, Beatles'ın izlerine rastlayabilirsiniz. Bu kadar yoğun bir sosyokültürel kargaşa içerisinde huzur, belki de John Lennon'ın Imagine'inde gizlidir. Belki de Liverpool Futbol Kulübü'nü bu kadar sevilesi yapan, "And I Love Her'ün" satırlarında saklıdır.
Buraya gelmeden dinlediğiniz müzik ne olursa olsun, en azından haftada bir kez Liverpool maçlarının devre arasında Beatles dinleyerek bu şehirde güzel müziği bulabilirsiniz.
4) Venedik'te kanoya binmeyiverin, Merseyside Nehri ne güne duruyor?
Nehri olmayan aşk şehri mi olurmuş?! Bir yerde taş sektirmeniz gerekiyor elbette. Üstelik gerçekçi olalım, haftada bir sevgilinizle Anfield'a giderek, aşkı pek de güzel yaşayamayabilirsiniz
Ucu Liverpool'a ve Manchester'a dokunan bu nehre birçok anlam yüklenebilir elbette. Derbi günlerinde nehri yakmak, Everton maçlarında nehri mavi ve kırmızıya boyamak isteyebilirsiniz. Fakat bir değişiklik yapmak istiyorsanız şayet, bu kadar aşktan söz etmişken, nehre karşı simit-çay yapıp -Türk her yerde Türk tabii- Beatles dinleyerek kendi sosyokültürel çatışmanızı yaratıp, güzel vakit geçirebilirsiniz.
5) Son olarak... Gerrard gibi bağlanın, Carra gibi sevin, Beatles gibi hissedin!
Eğer yolunuz bu şehre düşerse Romeo ve Juliet'i dinlemeyeceksiniz belki ama, eğer şansınız varsa ve acele ederseniz hayatının büyük bir bölümünü bu şehre adamış Carragher'ın, Anfield'a vedasını izleyerek "karşılıksız nasıl sevebileceğinizi" veyahut nasıl bir aşk hikâyesiyle karşı karşıya olduğunuzun farkına varabilirsiniz.
Steven Gerrard gibi bağlanın. Çünkü, gerçek aşkı para satın alamıyorsa şayet, nedenini işte bu adamla öğrenebilirsiniz. "E, sonuçta kulüpten para alıyor!" diyebilirsiniz. Haklısınız, sonuçta bir futbolcu. Fakat, Real Madrid'de, şehrin yarısını satın alabilecek bir paraya oynamayı reddettiğinin altını çizmek gerek. E, boşuna aşk karşılıksız demedik ya!
Beatles gibi hissedin. Harika satırları müzikle buluşturmak zorunda değilsiniz. Fakat, yılın büyük bölümünü yağmurlu ve soğuk İngiltere mevsimi altında geçiren bu şehir için, size eşlik eden birçok hikâyeyle birlikte, hissetmek konusunda çok da sıkıntı yaşamayacaksınız.
Soracak olursanız, ben Liverpool'a hiç gitmedim... "E, nereden biliyorsun?" diyeceksiniz. Anlatayım...
Çok okuyan değil, çok gezen bilirmiş. Yani, benim bu yazdıklarıma ek, daha birçok şey yaşayabileceğiniz bir şehir düşünün. Okuyun, fotoğraflarına bakın, hiç olmuyorsa iç sahadaki maçları izleyin. Hillsborough faciasının ardından şehrin nasıl kenetlendiğini, başarısızlıkla dolu yıllara rağmen, şehrin nasıl sahiplendiğini hiç olmadı, bu kötü iklime rağmen bunca insanın buraya nasıl tahammül ettiğini bir düşünün. 2005'te, dibimizde tarih yazanların hikâyesini, onlardan dinleyin. Ya da bırakın, Beatles anlatsın...
"In Penny Lane there is a barber showing photographs
Of every head he's had the pleasure to know
And all the people that come and go
Stop and say hello
On the corner is a banker with a motorcar
The little children laugh at him behind his back
And the banker never wears a mack
In the pouring rain, very strange
Penny Lane is in my ears and in my eyes
There beneath the blue suburban skies
I sit, and meanwhile back
In Penny Lane there is a fireman with an hourglass
And in his pocket is a portrait of the queen
He likes to keep his fire engine clean
It's a clean machine
Penny Lane is in my ears and in my eyes
A four of fish and finger pies
In summer, meanwhile back
Behind the shelter in the middle of a roundabout
The pretty nurse is selling poppies from a tray
And though she feels as if she's in a play
She is anyway
In Penny Lane the barber shaves another customer
We see the banker sitting waiting for a trim
And then the fireman rushes in
From the pouring rain, very strange
Penny lane is in my ears and in my eyes
There beneath the blue suburban skies
I sit, and meanwhile back
Penny lane is in my ears and in my eyes
There beneath the blue suburban skies
Penny Lane"
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder