Futbolun anlam kazanmaya başladığı yıllarda krallardan diktatörlere, merkeziyetçilerden, bağımsızlık savaşı verenlere kadar bir çok iç sorun ile yüz yüze kalmak zorunda kalan İspanya'da, tüm bu siyasi çatışmaların merkezinde de başkent Madrid bulunmaktaydı. Sorunların merkezindeki bir başkent için, halkın (veya halktan gözükenlerin) bir kaçış, belki de bir arayışıydı futbol. Bunların gölgesinde kalan bir derbi: El Derbi Madrileno - Madrid Derbisi...
Madrid'in Sosyokültürel Durumu ve İlk Yıllar
Real Madrid, kuruluşundan itibaren başkentin ilk takımı olması sebebiyle krallar tarafından pohpohlanan, özellikle Franco diktatörlüğü döneminde tüm siyasal gücü arkasında bulunduran taraftı. Bundan dolayı olacak Real Madrid daima "Kralın Takımı" olarak nitelendirildi.
Buna Karşın Atletico daima karşıt bir politika sergiledi. Krallık ve diktatörlüğe karşı tutumunun yanı sıra Atletico'nun kurucularının kökenleri İspanya'nın ezilen ve hor görülen kesimi olarak bilinen Basklılar'a dayanıyordu. Hâl böyle olunca, iki ekip arasında kaçınılmaz bir rekabet hâli söz konusu olmuştu. Atletico'nun bu muhalif duruşu, işçi kesiminin desteğini toplamasına sebebiyet verirken Madrid'in destekçileriyse merkeziyetçi yapının yanlıları olan aristokrat kısımdan oluşmaktaydı.
Tüm bunların gölgesinde, iki başkent ekibinin de sınırları hiçbir zaman kesin ve net çizilmedi. Tarihin akışıyla rekabetin boyutu farklı alanlara kaysa da, ilerleyen dönemde sahadaki başarı iki taraf için de belirleyici faktör olacaktı.
İlk Maç ve Real'in Yükselişi
Tüm sosyolojik olaylar bir yana, iki ekip Madrid Derbisi'nin ilk fırça darbelerini sahaya 2 Aralık 1906'da atacaktı. Belki de Real Madrid, devam eden bir asırı aşkın zaman içerisinde kuracağı üstünlüğünün zeminini hazırlayacaktı o soğuk kış günü. Maç, 2-1'lik skorla Real Madrid'in olmuştu.
İki ekip, 1950'li yıllara kadar rekabetini kupasal anlamda sürdürdü. Hatta, 1955 yılına gelindiğinde iki Madrid temsilcisinin de dörder şampiyonluğu bulunmaktaydı. Fakat tarih o yıllardan itibaren, eflatun beyazlıların fark yaratmaya başladığını yazacaktı. Los Galacticos'un belki de gördüğü en güzel adamlar Ferenc Puskas ve Alfredo di Stefano'nun önderliğinde Real Madrid, dörder şampiyonlukla girilen '55 yılından sonra 1970'e kadar tam 10 lig şampiyonluğu yaşadı. İspanya içindeki bu başarı aslında Madrid efsanesine atılacak ilk satırlardı sadece... Real Madrid üst üste tam 5 Şampiyon Kulüpler Şampiyonluğu yaşarken Madrid'in kırmızı-beyazlı kesimi sadece 2 kez İspanya içinde sevindiğiyle kalmış, o da kursağında kalmıştı Atletico'nun...
Madrid'in kelimenin tam anlamıyla tarihi yazdığı yılların akabinde, onlar için başarı kaçınılmazdı. Adeta "kupasız geçen ömrümü, ömürden saymıyorum!" gibiydi o beyaz formayı terletmek. Madrid kazanmaya devam ederken, Atletico artık "sevinmek için sevmedik..." demek zorundaydı.
30 Ekim 1999 son kez güldüğü tarihti Atletico'nun o günden bu yana Madrid derbisinde bir kez daha gülmek nasip olmayacaktı...
Asırlık Sevda Tribünlere Yansıyınca...
Real Madrid'in kale arkasındaki "kalesi" Ultras Sur ile Atletico Madrid'in belki de tribünlerde asla kaybetmeyeceğinin simgesi Frente Atlético için mücadele yine mücadelenin ilk yıllarına, sosyolojik temellere dayanmaktaydı. Madrid'in İspanya olduğunu savunan ve merkeziyetçi yapı dışında bir baş kaldırışa tahammül edemeyen Ultras Sur, Bask kökenlerine sadık ve "güneşin üzerine yürüyen" yapısıyla tribünlerde hazırladıkları kareografiler başta olmak üzere rekabetin daima ilk günki gibi kalmasında en büyük etken oldular. Böyle karşıt düşüncelerin "keskin sirke kabına zarar" misali bir çok kez kavgaya karıştığı ve kazananı belirmek için kendi yöntemleri de olduğu aşikâr...
Belki de Madrid'in hikâyesini bu kadar güzel kılandı kazanan ve kazanmak için sevmeyenin mücadelesinde Real Madrid endüstriyel futbolun tüm dünyaya sunduğu ustaca çizilmiş bir tablo iken, Atletico ise işçi kesimin tezgâhına damlayan alın terinin gelişi güzel sevdası olması yıllar boyunca... "Sabaha kadar oynasın, izlerim"di onlar için futbol...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder