19 Ekim 2013 Cumartesi

Kurumsallaşmak üzerine birkaç kelâm


Avrupa'da tüm kulüplerde "kurumsal bir yönetim anlayışı" varmış. Herkes görevini biliyormuş. Kulüpler bir şirket mantığıyla yönetiliyormuş, CEO'luk sistemi varmış..

Biz kurumsallaşamayız efendim. Hayır, Avrupa'dan bir eksiğimiz olduğu için değil. Hatta belki de ilk defa, Avrupa'dan bir konuda çok daha iyi olduğumuz için.

İlkokulda bir İnkilap dersinde, hocamız: "Doğu medeniyetleri, Batı'dan farklı olarak duygularla yönetilir demişti. Başta saçma gelmişti bu düşünce, sonradan devam edince anladık. Osmanlı, Batı'dan gördüğü her şeyi kendi kültürünü hiçe sayarak benimsemeye çalıştığından yıkılmıştı. Batı'da her şey düzenliydi evet ama, kültür farkı çok daha önemliydi. Bugün, Ünal Aysal aynı hatayı Galatasaray konusunda yapıyor. Gerçekten de Avrupa kulüpleri, bizimle kıyas kabul etmeyecek kadar iyi durumda. Lâkin, şunu da unutmamak gerekir: Her Türk kulübü, esasında bir Doğu medeniyetidir.

İnsanların Türkiye'de kulübüne nasıl bağlandığını anlamak gerekir bunun için. Asgari ücretle çalışan, sıradan bir vatandaş düşünün. Evinde ekmek bekleyen 2 çocuğu ve karısı var. Haftanın 6 günü çalışıyor. Hayatının yarısından fazlası, emekli olabilmek için geçiyor. Bu adamın kışın Uludağ'da, yazın da Antalya'da keyif yapmak gibi bir lüksü yok. Hayatında sahip olduğu tek mutluluk: Taraftarı olduğu kulübün, haftada bir maça çıkması. Kazanırsa ne âlâ, ondan mutlusu yok. Kaybederse, bir de yaşadığı hayâl kırıklığı var. Tekrar sevinmek için en az bir hafta beklemeli. Şimdi, soruyorum size: Türkiye'nin 4'te 3'ü bu tip taraftar profilinden oluşurken, insanların böyle bir anlayışla bağlandıkları kulüplerine "şirket" muamelesi yapılması olacak şey mi?

Olmaz! Zaten olmuyor da.. İnsanlar kulüplerini böylesine sevdiğinden, kulüp içerisindeki "babacan profiller" insanlara oldukça yakın geliyor. Bu yüzden Galatasaraylılar Fatih Terim'i ya da Abdurrahim Albayrak'ı seviyor. Taraftara yakın oldukları için, biraz daha duygulu adamlar oldukları için. İnsanların bam teline bastıkları için.. İnsanlar bu sebeple takıma ilk geldiğinde, Ünal Aysal'ı da seviyorlardı. Çünkü dürüsttü. Açık açık söyledi: Ben futboldan anlamam, bana hocamız ve teknik heyetimiz yardımcı olacak diye. Bunun için bir ekip kurduk diye.. Peki ne oldu? 2.5 yılda ne değişti de Ünal Aysal, yıllardır futbolun içinde olan bu adamlardan bazılarını kulüpten gönderebilecek kadar futbol öğrendi?

Elbette öğrenmedi. Öğrenemez de. Öğrenemeyecek de. Bu sebeple Fatih Terim'i gönderiş bahanesi başarısızlık değil, kulüp değerleri oldu. Fakat yine atladığı bir şey vardı. Ünal Aysal, sırf Galatarasay Lisesi mezunu diye, hayatını Galatasaray'a adamış adamlardan daha mı iyi bilecekti kulübün değerlerini? Kulübün değerlerini bilseydi, hocayı gönderiş şekli bu mu olurdu? Elbette hayır. Zaten insanlar Aysal'a Fatih Terim'i gönderdiği için değil, gönderiş şeklinden dolayı kızdı bu kadar. Kızmaya da devam edecektir.

Fatih Terim'in tarzının bu olduğu çok önceden bu yana belliydi. Milan'dan gönderilişinin en büyük sebebi, taraftarla kurduğu yakınlığın, Maldinilerin babası olan Cesare Maldini'ye ters düşmesiydi. Yani Fatih Terim, daima bir şirket için yanlış adam oldu fakat daima Türkiye'de çok sevildi. Çünkü tarzı bize göreydi, saha kenarında bizden birinin varlığını hissediyorduk. Bu da bize güven veriyordu.

Ve son olarak.. Sevgili Galatasaray taraftarları. Büyüklerim, abilerim ve kardeşlerim. Kulüp tarihinin en büyük değerine "eleman" denilmesi, sadece bu sürecin bir başlangıcıydı. Yakında, sizlere müşteri, Galatasaray'a da şirket denilecek. Galatasaray'dan başka şey bilmeyen bir sürü insan, hayatlarını adadıkları şeyin bir şirket olduğunu fark edecekler yakında. Aldığınız formanın bir "ürün" olduğunu, verdiğiniz o paranın da kulübe destek değil, "kâr marjı" olduğunu duymaya başlayacaksınız. Ve artık, bu süreci durdurmanın da bir yolu yok. Çünkü Ünal Aysal, yönetimdeki çatlakları bir bir eleyerek, kendisine en uygun ortamı çoktan yarattı bile. Şansımız varsa, Galatasaray Osmanlı kadar şanssız olmayacaktır. Şansımız varsa, Mancini ile birlikte iyi bir ivme yakalar, kupalar kazanabiliriz. Ama şunu sakın unutmayın: Avrupalılara benzemeye başladığımız an, Doğu'da sevdiğimiz ne varsa kaybedeceğiz. Şimdi, soruyorum size: Galatasaray'ı sevmeyi mi seviyorsunuz, yoksa Galatasaray'ın kazanmasını mı?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder