20 Ocak 2013 Pazar

Bu Sefer Biz de Bittik: Wesley Sneijder


Tek ihtimali olanlara sevgilerle...

Tıpkı türünün yegâne örneği çiçeklerin yetiştiği diyarlar gibi, futbolun  da verimli olduğu topraklar vardır. Paranın değil, tutkunun sözünün geçtiği topraklar… Bu toprakların her santimetrekaresinde sizi şaşkına çevirecek bir çocukla karşılaşabilirsiniz. Bir çift küçük ayak, size bildiklerinizi unutturmaya yetebilir. İşte Hollanda, tam da böyle bir yerdir. Burada futbola başlamış her genç çocuk için yegâne hedef futbol oynamaktır. İsmini bile bilmediğiniz bir kulübün, “ismini” telaffuz etmekte zorlandığınız tıfılı, sadece birkaç yıl sonra dünyanın en büyük kulüplerinden birinde oynar ve siz -yine adını telaffuz edemeyerek…-  “Ben bu çocuğu daha önce izlemiştim…” ile yetinmek zorunda kalırsınız. Zira Hollanda her yıl, ihraç ettiği milyonlarca demet “gülün” yanına, böylesi bir çocuğu da ekler… İşte o; hafifçe esmer kavruk, bazen de süt beyazı, uzun lüle saçlı, bazen de dazlak, fakat daima “ayağıyla sanat yapan” genç adamlardan biri de, yaklaşık bir saat önce Galatasaray’a imza atmış olan Wesley Sneijder… (Sizleri zorlamayayım, Sınaydır diye telaffuz ediliyormuş…)

Eğer nüfus cüzdanınızda Hollanda yazıyorsa, elinizde futbol oynamak için onlarca seçenek vardır. Lâkin bir gül bile her toprakta aynı güzellikte yetişmiyorken, bir futbolcunun her takımda aynı başarıyı gösterebilme ihtimali oldukça azdır. Ajax ve PSV bu konudaki başarısı, yadsınamaz bir gerçek. Sneijder’ın babası ve ağabeyinin gençlik yılları futbol oynayarak geçmişti, “akacak kan damarda durmaz” misali, onun da yolu önceden çizilmiş gibiydi. Fakat o, bu konuda şanslı olanlardan biri oldu. Bir seçme sırasında Ajax alt yapısına kabul edilen Sneijder, burada Hollanda futbolunun gördüğü en büyük yeteneklerin öğrencisi, göreceği en büyük yeteneklerin de takım arkadaşı oldu. Ronald Koeman’ın öğrencisi, van der Vaart gibi bir çok potansiyel yeteneğin de takım arkadaşı olan Sneijder, Ajax alt yapısının “altın çağlarından” birinin parçası olacaktı. Yıllar öncesinden Michels’in yazdığı, Cruyff’ün de öğrettiği “total futbol” mantığını sahaya vuran Ajax, Sneijder için mükemmel bir ortam yaratmıştı. Zaten, Hollanda’da bu tür futbolcuların sık sık şans bulması garipsenmiyordu. Ofansif orta sahanın ortasında, bazen de kanatlarında mücadele eden Sneijder, burada çıktığı 126 maçta 43 gole imza atmıştı. Lâkin Amsterdam’dan demir alma vakti gelmişti. Tıpkı burada yetişmiş diğerleri gibi onun da gidişi oldukça sansasyonel oldu. Sneijder, 2007 yazında tam 27 milyon Euro’ya Real Madrid’e imza atarken, bu imza onu Hollanda tarihinin o zamana dek en pahalı 2. futbolcusu konumuna getirecekti.

Real Madrid, 2. “galaktik” projesinin ilk adımlarını atmak niyetindeydi. Total futbol kavramı, Madrid seyircisinin sahada görmek istediğiyle uyuşuyordu, lâkin bu futbol anlayışı, sadece bunu en iyi yapan adamlarla oynanabilirdi. O sezon Sneijder, Robben ve Drenthe ile birlikte Madrid’e imza atan 3 Hollandalıdan biri oldu. Zaten Ruud van Nistelrooy onlardan bir sezon önce Madrid forması giymişti, gelecek sezon da aralarına van der Vaart da katılacaktı. Fakat bu proje, hiçbir zaman gerçekleştirmesi gereken etkiyi gerçekleştiremedi. Hollanda futbolunun temelinde yatan özgürlük, dönemin teknik direktörü Schuster tarafından büyük baskıya alınmıştı. Üstelik buna yıllar boyunca şımartılmış ve kazanmaktan başka bir şey bilmeyen Madrid şehri de eklenince, baskının boyutu yadsınamayacak seviyeye çoktan gelmişti. Bu dönem, adeta bir “verem” dönemi gibiydi. Madrid’in 2. Galaktik Projesi de hüsrana uğruyordu. Barcelona, La Masia’nın meyvelerinden bir bir faydalanırken Madrid, Sneijder’in forma giydiği dönemde sırasıyla Schuster, Ramos, ve Pellegrini ile çalıştı. Gelen teknik direktörlerin hepsi, omuzlarındaki büyük baskının etkisinde, bir şey veremeden gidiyordu. Üstelik Sneijder’ın da mutlu olduğu söylenemezdi. Yaşadığı sakatlık sorununun ardından iyileştiği öne sürülerek maça çıkarılan Sneijder’ın sakatlığı çok daha sert bir şekilde nüksetti. Burası asrın kulübüydü, evet. Ama bu kaçıklarla birlikte burada kalmak tam bir ölüm fermanı gibiydi. Sneijder, ona yapılanların intikamını alırcasına Madrid’de sözleşmesinden kalan bir kuruş bile bırakmadan Mourinho’nun Inter’ine transfer oldu.

Inter’in yeni teknik direktörü Mourinho, ona tam 15 milyon Euro değer biçmişti, İtalyan basını da şimdi onu biçiyordu. Bu tam bir delilikti, kronik sakatlığı bulunan bir futbolcuya böylesine bir meblağ biçmek mantıksızdı doğrusu. Fakat, Mourinho’nun yaptıklarını “mantık” çerçevesinde değerlendirmek, en büyük “mantıksızlık” oluyordu zaten! Mourinho’nun şampiyon kimliğine sokacağı Inter’in kalbinde Sneijder yatıyordu. Üstelik Ajax’ta öğretilenleri yapması yeterli olacaktı. “10” numara mevkisinin yaşayan en iyi temsilcilerinden birine işte burada dönüşecekti. İtalyan futbolu Calciopoli’nin gölgesinde oldukça kan kaybetmişti. Buna tribün şiddeti, Avrupa’daki başarısızlıkta eklenince tablo tam bir fiyasko hâlini alıyordu. Fakat Mourinho buraya imza atmadan önce Chelsea’nin de makus kaderini değiştirmişti. Üstelik burada, ona eşlik eden Sneijder’a da sahipti. Şikenin vurduğu rakiplerinin güç kaybı da ortadaydı. Sneijder, Inter’in “kapalı hücum” yapan futboluna çabuk adapte olmuştu. Mourinho’nun uyguladığı savunma sistemi, uzaktan tam bir kapalı kutu gibi görünüyordu, hücumda ise Sneijder ve ortakları yeşil sahaların gördüğü en sert savunmasıyla oynayan İtalyan takımlarının arasından rahatlıkla sıyrılıyordu. Buradaki ilk sezonunda Serie A şampiyonluğunu tadan Sneijder, hayatının en değerli sezonunun arifesindeydi. İtalyan basını uzun zaman sonra ilk defa futbolu konuşabiliyordu. Öyle ki, bir futbolcuyu şımartacak seviyeye dahi gelmişlerdi. “Sniper” lakabı takılan Sneijder, lakabının hakkını vermeye devam ediyordu. Eto’o ve Milito’ya attığı pasların yanında “bizim çocuk” Muslera’ya attığı serbest vuruş golü de zira hâlâ akıllarda…

Inter ve o, diriliş sezonundaydı artık. Serie A, İtalya Kupası ve Şampiyonlar Ligi Şampiyonluğu, bir de üzerine Dünya Kupası finali Sneijder’ın hak ettiği zirveye sonunda ulaşmasını sağlamıştı. Tüm dünya onu konuşurken o Altın Top’u Messi’ye kaptırsa da, Ajax alt yapısı bir kez daha haklı çıkıyordu: Futbol oynama şansı verilen her çocuk, harikalar yaratabilirdi. Sneijder, FIFA tarafından olmasa da, tüm dünya tarafından hak ettiği saygıya kavuşmuştu. Lâkin mutlu senaryonun sonuna gelinmişti. Mourinho, daha büyük zaferler uğruna Madrid’in yolunu tutarken Sneijder, onunla birlikte gelmeyi reddediyordu. Lâkin burada onsuz geçireceği 2 sezonun ona katacağı hiçbir şey olmayacaktı. Madrid yıllarını andırır gibiydi. Ayrılma vakti gelip çatmıştı artık. Üstelik Sneijder’in olası rotalarından birisi de tanıdıktı, buradaydı. Galatasaray’dı!

Sneijder’ın müzmin sakat profiline bir de boş geçen 2.5 sezonu eklenmişti. Doğrusunu söylemek gerekirse, cezp edici durmuyordu. Lâkin, “futbol Tanrılarının” ona bahşettiği yeteneği hiçe saymak, büyük cahillik olacaktı. (Sergen Yalçın’a selamlar) Moratti’nin olumsuz açıklamalarına, Galatasaray’ın ilk resmi girişimi eklendi, 12 günlük “inziva” döneminin başlangıcı 2 Ocak 2013’e tekabül ediyordu. İhtimali bile bir gönlü yardan, işten-güçten, okuldan almaya yeterdi. Defter arkası kadrolarda Burak’ın arkasında Sneijder’ın olma ihtimali, tarifi eşsiz bir rüya gibiydi. Hagi’den bu yana bu kadar heyecanlandıran başka bir ihtimal bile gelip geçmemişti akıllardan. Fakat, en güzel senaryolara çomak sokan, “Sneijder gelmez, kandırmayın Galatasaraylıları” temalı bir çok haber, bir çok bahis sitesi ve “duyumcu” konuşup duruyordu. Bahis siteleri  1’e 13 veredursun, “bazıları için tek ihtimal vardı”… Üstelik onlar yazadursun Galatasaraylılar Sneijder’ın eşinden, kardeşine hatta annesine kadar yedi ceddiyle anlaşmaya varmıştı da, Sneijder da tık yoktu…Yahu münafık mıydı bu Sneijder? 2 Cuma geçmişti ilk haberin ardından, 3. cuma da mı gelmiyordu?  (Kabasakal’a selamlar olsun) Yahu böyle yapılır mıydı bekleyen adama? Yapılmazdı elbet… 20 Ocak akşamına doğru Gazetta dello Sport’un attığı manşet nefes kesiciydi. Geliyor muydu yoksa? KAP açılsın, GS TV açılsın, resmi site yenilensinler başlamıştı. Bir tek o eksikti… Pazarı pazartesiye bağlayan gece, gönlü hayata bağladı Sneijder.  

Allah bu ellere, bir daha “yeni Hagi “ yazısı yazdırmasın!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder