Tarih, ne zaman ki takvim yaprakları kan kırmızısı ile gökyüzünü kaplayan bulutların karanlığına bürünse, ansızın ortaya çıkıp, yokluğun içinden varlığı yükseltecek kahramanları yazmıştır. Fakat kahraman, daima eli silah tutan baba yiğitlerden olmak zorunda değildir. Tıpkı Simon Kuper’in söylediği gibi “Futbol, asla sadece futbol değildir.” Ve bazı futbolcuların mevkileri, futbol kitaplarında rastlanmayacak cinstendir. Örneğin Socrates, terazinin şaştığı bir millete adaleti öğretmiştir. Beckenbauer ise ikiye bölünmüş bir Almanya’nın yegâne imparatoru olmuştur. Telmo Zarra ise, güneşi arayan bir milletin, “kurşun geçirmeyen forveti”…
Telmo Zarronandia Montoya, 20 Şubat 1921’de bir Bask bölgesi şehri olan Erandio’da 10 çocuklu bir ailenin 7. çocuğu olarak dünyaya gelmiştir. O gün nüfus cüzdanına işlenecek olan memleketinin, onun bir ömür takipçisi olacağını muhtemelen o da bilemiyordu. Hayatta kalabilmek hâl-i hazırda zaten oldukça güç bir işti. Fakat futbol, eğlencelerin en ucuzuydu. Bir iki paket bant ile birazcık kağıttan bile bir top yapılabilirdi. Bu sayede tam 4 erkek kardeşi olan Zarra için futbola başlamak pek uzak bir ihtimal değildi. Ne var ki, babasının gözünde, ağabeyi Tomas çoktan futbolun pençesine kaptırılmıştı. Telmo’nun hayatını meşin yuvarlak şekillendirmemeliydi, ölümün ve yokluğun korkuttuğu babası için bu en kötü senaryoydu. Fakat olağanüstü bir yetenek bahşedilmiş bir çift ayak ile kocaman bir yüreğin önünde durabilmek imkansızdı.
Sokak aralarında akranları ne onun fiziğindeydi, ne de onun kadar yetenekliydi. Onun ilk imzasının vaktinin geldiği apaçık ortadaydı. Yaşadığı bölgenin takımı olan S.D. Erandio onun ilk kulübü olacaktı. Onun çaylak sezonunu geçirdiği tek yıl, kariyerini değiştirecek imza için yeterli olacaktı. O dönemde bir çok Bask kökenli genç İspanyol İç Savaşı’nda eriyip gidiyordu. Baskların milli takımı kabul edilen Athletic Bilbao, kadrosunu gençleştirmek adına bölgenin onlara oranla küçükçe takımlarından takviyeler yaptı. Telmo Zarra da bu gençlerden biri olacaktı. Henüz çaylak sezonunda 20 maçta attığı 12 gol, ona bağlanan umutları dayandırmak için iyi bir sebepti üstelik. Athletic’te ilk maçına Valencia 20 Ekim 1940’ta çıkan Zarra, henüz 17. dakikada yeni takımıyla ilk golünü kaydedecekti. Bu gol onun Athletic formasıyla attığı 252 golün ilkiydi fakat bir ara vermesi gerekiyordu. Duyguların ideallerin önüne geçtiği vakitlerden birinde, Zarra, İspanyol İç Savaşı’nda cumhuriyetçilerin safına, orduya katılacaktı.
Bir çok Basklı genç gibi abisi ve Telmo da cephede yerini almıştı. Adolf Hitler ve Mussolini’nin faşist düşünceleri, Diktatör Franco’yu saf bir İspanyol ırkı yaratmak ümidi ile savaşa itmişti. Bu düşüncelerin en canice, insanlığa en aykırı olanıydı. Var olmak için savaşmak zorundaydı Zarra, savaşın son döneminde üzerine düşeni de yapmıştı. Ne var ki geriye dönerken abisi artık yanında yoktu. Fakat o omzunda gururun apoletleriyle dönüyordu. Savaşa, rakip kalede gol arayan bir adam olarak gitmiş, bir gazi olarak geri dönmüştü. Orada var olmayı başarabilmek, İtalyan savunmalar karşısında gol aramaya benzemezdi. Döner dönmez çıktığı ilk maçında Kral Kupası finalinde rakipleri Barcelona olacaktı. Uzatma devrelerinde rakip kaleciyi çalımlasa da topu filelere gönderemeyen Zarra için bu bir dönüm noktası olacaktı. Kaçırdığı bu golün telafisini 5 Kral Kupası ile tek İspanya Ligi Şampiyonluğu ile telafi edecekti.
Ertesi sezon Kral Kupası finalinde Real Madrid ile karşılaşan Athletic ve Zarra, sahaya çıkan 11 adamın nasıl kurşun geçirmez birer asker olacağını kanıtlayacaktı. Zarra attığı tek gol ile kupayı Basklar’a getirirken, Franco’yu da koltuğuna gömecekti. Üstelik aynı sezonda İspanya Ligi şampiyonluğuna da erişen Bilbao, bir ders verir nitelikteydi: Kurşun öyle atılmaz, böyle atılırdı! Ligde iyi kötü performansına rağmen, birilerine nazire yaparcasına Bilbao, “Kral Kupası’nda” kök söktürüyordu. 1944-45 sezonu Kral Kupası finalinde, Zarra kariyerinde ilk kez cezalı duruma düşse de, 3-2’lik galibiyet bir kez daha kırmızı-beyazlılara kupayı getirmiştir. Aynı sezonda Zarra, 20 golle kariyerinin ilk Pichichi ödülünü kazanacak, altısı bir yerdesinin ilk ayağını da böylece tamamlayacaktı.
Ertesi sezonda kariyerinde ilk kez İspanyol Milli Takımı’na seçilen Zarra, kapı komşusu Portekiz’e atılan 4 golün 2’sine imza atarak bir nevi boy gösterisi yapıyordu. Üstelik Bilbao’da da işler iyi gitmeye devam ediyordu. 1950 Kral Kupası finalinde Valladolid’e karşı tam 4 gol atan bir rekorun da altına imza atıyordu. Ne var ki, şarap gibi yıllanan Zarra için, yavaş yavaş emekli olma vakti de gelmişti. Aynı sezon Dünya Kupasıfinallerinde İngiltere kalecisi Bert Williams’ı çalımlayıp filelere gönderdiği gol, onun sahaya çıkış amacını özetler nitelikteydi. Herkesin göğsünde İspanyol arması vardı. Az önce gole birlikte sevinmişlerdi. Eve döndüklerinde birbirlerine nefretle bakmak, olacak şey miydi?
1954 ise “kurşun geçirmeyen forvetin” veda vaktiydi. İspanya Ligi’nin, Kral Kupası’nın en golcü oyuncusu, 6 Pichichi ödüllü, “gazi” Zarra, son kez sahaya çıkıyordu. Ona Alfredo di Stefano, Antonio Puchedas, Estanislao Basora gibi güzel adamlar eşlik ediyordu. Birbirine nefretle bakan halkın her kesiminden temsilcisi o gün oradaydı. O, hayatının amacını gerçekleştirmişti. Nüfus cüzdanı, kaderi değiştirecek şey olmamalıydı. Onun vedasını izleyenlerden biri de onu yıllar önce Athletic Bilbao’ya aldıran Eneko Arieta’ydı. O, Erandio’nun karanlık sokak aralarının birinden, “kurşun geçirmeyen bir forvet” yaratmıştı.
Telmo Zarronandia Montoya, 20 Şubat 1921’de bir Bask bölgesi şehri olan Erandio’da 10 çocuklu bir ailenin 7. çocuğu olarak dünyaya gelmiştir. O gün nüfus cüzdanına işlenecek olan memleketinin, onun bir ömür takipçisi olacağını muhtemelen o da bilemiyordu. Hayatta kalabilmek hâl-i hazırda zaten oldukça güç bir işti. Fakat futbol, eğlencelerin en ucuzuydu. Bir iki paket bant ile birazcık kağıttan bile bir top yapılabilirdi. Bu sayede tam 4 erkek kardeşi olan Zarra için futbola başlamak pek uzak bir ihtimal değildi. Ne var ki, babasının gözünde, ağabeyi Tomas çoktan futbolun pençesine kaptırılmıştı. Telmo’nun hayatını meşin yuvarlak şekillendirmemeliydi, ölümün ve yokluğun korkuttuğu babası için bu en kötü senaryoydu. Fakat olağanüstü bir yetenek bahşedilmiş bir çift ayak ile kocaman bir yüreğin önünde durabilmek imkansızdı.
Sokak aralarında akranları ne onun fiziğindeydi, ne de onun kadar yetenekliydi. Onun ilk imzasının vaktinin geldiği apaçık ortadaydı. Yaşadığı bölgenin takımı olan S.D. Erandio onun ilk kulübü olacaktı. Onun çaylak sezonunu geçirdiği tek yıl, kariyerini değiştirecek imza için yeterli olacaktı. O dönemde bir çok Bask kökenli genç İspanyol İç Savaşı’nda eriyip gidiyordu. Baskların milli takımı kabul edilen Athletic Bilbao, kadrosunu gençleştirmek adına bölgenin onlara oranla küçükçe takımlarından takviyeler yaptı. Telmo Zarra da bu gençlerden biri olacaktı. Henüz çaylak sezonunda 20 maçta attığı 12 gol, ona bağlanan umutları dayandırmak için iyi bir sebepti üstelik. Athletic’te ilk maçına Valencia 20 Ekim 1940’ta çıkan Zarra, henüz 17. dakikada yeni takımıyla ilk golünü kaydedecekti. Bu gol onun Athletic formasıyla attığı 252 golün ilkiydi fakat bir ara vermesi gerekiyordu. Duyguların ideallerin önüne geçtiği vakitlerden birinde, Zarra, İspanyol İç Savaşı’nda cumhuriyetçilerin safına, orduya katılacaktı.
Bir çok Basklı genç gibi abisi ve Telmo da cephede yerini almıştı. Adolf Hitler ve Mussolini’nin faşist düşünceleri, Diktatör Franco’yu saf bir İspanyol ırkı yaratmak ümidi ile savaşa itmişti. Bu düşüncelerin en canice, insanlığa en aykırı olanıydı. Var olmak için savaşmak zorundaydı Zarra, savaşın son döneminde üzerine düşeni de yapmıştı. Ne var ki geriye dönerken abisi artık yanında yoktu. Fakat o omzunda gururun apoletleriyle dönüyordu. Savaşa, rakip kalede gol arayan bir adam olarak gitmiş, bir gazi olarak geri dönmüştü. Orada var olmayı başarabilmek, İtalyan savunmalar karşısında gol aramaya benzemezdi. Döner dönmez çıktığı ilk maçında Kral Kupası finalinde rakipleri Barcelona olacaktı. Uzatma devrelerinde rakip kaleciyi çalımlasa da topu filelere gönderemeyen Zarra için bu bir dönüm noktası olacaktı. Kaçırdığı bu golün telafisini 5 Kral Kupası ile tek İspanya Ligi Şampiyonluğu ile telafi edecekti.
Ertesi sezon Kral Kupası finalinde Real Madrid ile karşılaşan Athletic ve Zarra, sahaya çıkan 11 adamın nasıl kurşun geçirmez birer asker olacağını kanıtlayacaktı. Zarra attığı tek gol ile kupayı Basklar’a getirirken, Franco’yu da koltuğuna gömecekti. Üstelik aynı sezonda İspanya Ligi şampiyonluğuna da erişen Bilbao, bir ders verir nitelikteydi: Kurşun öyle atılmaz, böyle atılırdı! Ligde iyi kötü performansına rağmen, birilerine nazire yaparcasına Bilbao, “Kral Kupası’nda” kök söktürüyordu. 1944-45 sezonu Kral Kupası finalinde, Zarra kariyerinde ilk kez cezalı duruma düşse de, 3-2’lik galibiyet bir kez daha kırmızı-beyazlılara kupayı getirmiştir. Aynı sezonda Zarra, 20 golle kariyerinin ilk Pichichi ödülünü kazanacak, altısı bir yerdesinin ilk ayağını da böylece tamamlayacaktı.
Ertesi sezonda kariyerinde ilk kez İspanyol Milli Takımı’na seçilen Zarra, kapı komşusu Portekiz’e atılan 4 golün 2’sine imza atarak bir nevi boy gösterisi yapıyordu. Üstelik Bilbao’da da işler iyi gitmeye devam ediyordu. 1950 Kral Kupası finalinde Valladolid’e karşı tam 4 gol atan bir rekorun da altına imza atıyordu. Ne var ki, şarap gibi yıllanan Zarra için, yavaş yavaş emekli olma vakti de gelmişti. Aynı sezon Dünya Kupasıfinallerinde İngiltere kalecisi Bert Williams’ı çalımlayıp filelere gönderdiği gol, onun sahaya çıkış amacını özetler nitelikteydi. Herkesin göğsünde İspanyol arması vardı. Az önce gole birlikte sevinmişlerdi. Eve döndüklerinde birbirlerine nefretle bakmak, olacak şey miydi?
1954 ise “kurşun geçirmeyen forvetin” veda vaktiydi. İspanya Ligi’nin, Kral Kupası’nın en golcü oyuncusu, 6 Pichichi ödüllü, “gazi” Zarra, son kez sahaya çıkıyordu. Ona Alfredo di Stefano, Antonio Puchedas, Estanislao Basora gibi güzel adamlar eşlik ediyordu. Birbirine nefretle bakan halkın her kesiminden temsilcisi o gün oradaydı. O, hayatının amacını gerçekleştirmişti. Nüfus cüzdanı, kaderi değiştirecek şey olmamalıydı. Onun vedasını izleyenlerden biri de onu yıllar önce Athletic Bilbao’ya aldıran Eneko Arieta’ydı. O, Erandio’nun karanlık sokak aralarının birinden, “kurşun geçirmeyen bir forvet” yaratmıştı.
"Aga, kontra atak var! Allah'ini seven defansa gelsin!" Sokrat's
YanıtlaSil